14 Haz 2016

KONUŞMAK, YAZMAK, ANI PAYLAŞMAK

Bir hatta birden çok dili düzgün konuşup, düzgün yazabilmek bence bir "erdem" artık...

Bu yazının asıl nedeni bir özeleştiri yapma ihtiyacı duymam. "Blog"lar ortaya çıktığında web sitelerinin pabucu dama atılmış, herkes kendi yayınının sahibi oluyor diye ne çok sevinmiştim. Hatta iletişim teknolojileri hukuku master çalışmamın bitirme tezini de blog ve hukuk konusunda yazmıştım. Birden çok konuda da bloglar açmış, tepe tepe kullanmıştım. Şimdi kişisel bloga dönüştürdüğüm bu blog, Webde Kültür Sanat, Evde Pembe Domates Serüveni, ÇEKÜL Vakfı, Internet ve Hukuk Platformu, Bilgi Çağının Hukuku ve diğerleri... Bu sabah uyandığımda bloglarıma çok ender yeni içerik girdiğimi hatırladım. Eh, haberleri 140 vuruşluk Twitter mesajları üzerinden okumaya, eşten dosttan haber almak için FaceBook'a bakmaya, iş çevreleri ile iletişimde LinkedIn kullanmaya, aktüaliteyi Instagram'dan takibe, hepsinden sıkılınca Ello'ya girip kafa dinlendirmeye başlayalı da yıllar yılları kovalıyor. Gene de şu bloga en son 2015'de içerik girdiğimi görünce utandım...

Başa dönersek, yazmadan okuyan, okumadan konuşan bir dünyaya doğru koşturuyor teknoloji insanları... Bunun son örneklerinden biri de WhatsApp işte. Yazılışında App diye "application"; "uygulama"ya gönderme yapsa da özünde bu iletişim aracının adı "What's Up" yani
"Ne Haber?" ya da günümüzün yazı tarzı ile "naber"? İkisinin de okunuşu aynı; "vatsap?". Okumuş okumamış herkesin günümüzde en yaygın kullandığı iletişim kanalı. Üstelik şimdi sesli mesaj ve telefonla konuşma da mümkün onun üzerinden. Twitter, FaceBook gibi anlık iletişim ağları çıktığında blogların pabucu dama atılmıştı. WhatsApp ve benzerleri de elektronik postanın pabucunu dama atıyor. Artık "e.mail- e.posta" kullanımı da yavaş yavaş terkediliyor... 

Gerçi bu yüzden bloglarla nitelikli içerik paylaşımı giderek azalsa da bizim ülkede "blogger" olmak da "şimdi" gene bu araçlar sayesinde itibarlı bir iş oluverdi! Tirajları düşen geleneksel kitle iletişim araçlarının tanınmış gazetecileri yerine artık haber konusu olması istenen etkinliklere "blogger"lar da davet ediliyor. Ama ne tür "blogger"? Blogdan ziyade Instagram ve Snapchat gibi anlık ve daha çok fotoğraf-video paylaşımına göre tasarlanmış kanallarda popüler, bu yüzden de "takipçi" sayısı yüksek olanlar!
Onlar bu kanallarda taze taze paylaşıveriyorlar konuları. Bir bakıyorsunuz bir gün onlarca yüzlerce Kıbrıs oteli fotoğrafı, ertesi gün Kapadokya! Yeni bir lokanta... Bir giysi, bir takı. Bir konser... İki üç cümle. "Tiraj" kavramı da bu yüzden bu kategori zevatın "takipçi sayısı" ile yer değişiyor... 

İşte bu nedenle iki kelimeyi yanyana koyup düzgün bir cümle ya da metin yazmak da artık ya erdemli ya da demode bir iş halini alıyor. Buna karşılık, kitap fuarlarında özellikle genç ziyaretçi sayısı ise şaşırtıcı derecede yükseliyor. 
Bir garip ülkeyiz vesselam!


NOT:
Yazının ana metnine koyup sonra çıkardığım bir iki şey daha var!

  • Hayatımıza yaygın olarak ilk girdiğinde Internet gelişigüzel yığılan bir sürü içerik yüzünden de "ışıkları yanmayan bir kütüphane"ye dönüşüyordu. Eski Milliyet'te Interneti "snobe eden"lerle, aslında değerli kaynaklar da olduğunu çalışıp durmuştum... 
  • Bu olguyu kültür ve sanat açısından da kurcalamış, şu bildiride özetlemeye çalışmıştım...
  • Şimdilerde bu yığılmaya Büyük Veri de deniyor ve bu yığın içinden başta küresel ve yerel ticaret erbabı için olmak üzere çeşitli sektörler için işe yarayacak olanları bulup değerlendirmek de yeni bir uzmanlık dalı oldu. 


Hiç yorum yok: