19 Eyl 2014

SALT BEYOĞLU ve SADECE BEYOĞLU...

Geçen hafta sonu, SALT Beyoğlu'ndaki "Yazlık: Şehirlinin Kolonisi" başlıklı sergiyi gezdik... Biz hiç "yazlıkçı" olmamıştık ama gerçek İstanbul'un referans noktalarının gittikçe daha saldırganca yokedildiği günümüzde, çok tanıdık şeyler gösteren bu sergi, bu şehrin azap çeken bir hemşehrisi olarak, ruhuma şifa verdi sanki...
"Yazlığa Gitmeyenlerin Psikolojisi",
Refik Halid Karay'ın TAN
gazetesindeki "Günler Geçerken"
 başlıklı makalelerinden...
Yalnızca tanıdık şeyler göstermekten ibaret değildi elbette bu Sergi'nin katkısı. Mimarlık, heykel, hukuk, sosyoloji,sosyal antropoloji, felsefe, edebiyat, fotoğraf, video, sözlü tarih, ekonomi, karikatür, plastik sanatlar, dekorasyon, peyzaj... Kent kültürünün tüm bileşenlerini, "yazlıklar" etrafında ustalıkla hallihamur etmişler, içinde ne olduğu tam anlaşılmadan yenen güzel bir yemek gibi tepsiye koyup sunmuşlar... Birazı baktıkça, birazı da sonradan düşündükçe daha iyi farkediliyor ne çok disiplinin bir potada eridiği... Gerçi onlar daha az şeyin altını çizmişler:

"YAZLIK: Şehirlinin Kolonisi kapsamında mimari, hukuki ve edebî kaynaklar temelinde yürütülen araştırmalar, yazılı belge, çizim, fotoğraf, film, maket ve mobilyadan oluşan çeşitli malzemeyle sergiye aktarıldı. SALT Araştırma başta olmak üzere çok sayıda kurum arşivinden derlenen içerik, aile arşivlerinden seçkiler, güncel saha araştırmaları ve sanatçı işleriyle desteklendi."

O "edebi ve mimari kaynaklar"dan bazılarını ki Refik Halid Karay, Oktay Rifat, Cengiz Bektaş gibi imzalar var altında, giderken koparıp götürebiliyorsunuz da yanınızda!
Sedad Hakkı Eldem tasarımı şezlong...

Beni en çok etkileyenler: 
Sedad Hakkı Eldem'in Büyükada'daki tasarımı Rıza Derviş evinden gelen şezlong! O da Sedad Hoca'nın tasarımı imiş. Mehmet Tansuğ, bu Derviş'in Kemal Derviş'in babası olduğunu söyleyince bu ağır ve yerinden oynayamayan metal şezlonga tırmanan çocuklar da olabileceği aklıma geldi. Ama bir türlü Kemal Derviş'in çocuk halini gözümün önüne getiremedim nedense. Herhalde şık bir çocuktu, şu son günlerin fırtına koparan koton reklamındakiler gibi olmasa da. Sonradan SALT'ların babası Vasıf Kortun'a FaceBook üzerinden teşekkürlerimizi ilettiğimde, ona benzer daha bir sürü eşyanın olduğunu ama doğal olarak daha fazlasını sergiye getiremediklerini söyledi.
Zaten serginin bir bağlantı ögesi de bu oturma araç-gereçleri. Salonların dört bir yerine yazlık evlerde kullanılan çeşit çeşit sandalye, koltuk serpiştirilmiş. Plastik olanlar hariç! Kimi yazlıklarla birlikte yayılan plastik kültürünün aşağılanmasa bile sırtı da sıvazlanmamış özenle!

Ersen Gürsel! "Aktur" yazlık sitelerinin sergilendiği bölümde önce bütün tevazuu ile videoda gördük onu. Aktur'ların da onun tasarımı olduğunu bilmiyordum, bir kere daha sevgimiz ve saygımız arttı Ersen Ağabey'imize. Datça ve Bodrum'daki ilk Aktur'lar demek ki boşuna o kadar beğenilmemiş... 

Ve Mimar Abidin! 

Son derece sevimli ve yalın bir ev çizip, 1933 Mimar Abidin diye imzalayan bu mimar bizim kendisini tanıyamadan (1963'de ölmüştü)Kuzguncuk'taki yalısında ailesiyle komşu ve kiracı olarak yaşadığımız Y. Mimar Abidin Mortaş olmasın?
Zeki Sayar ile birlikte Arkitekt dergisini çıkaran, Abidin Mortaş!
Mortaş Yalısı- Kuzguncuk,
 Ağustos 2013
Ta kendisi! İyi ki Amcazade Yalısı'nın otel olmaya hazırlanırken Ağaoğlu elbiselerini giydiği şu zamanlarda, kendi güzelim yalısının da yeni sahiplerinin elinde ne idüğü belirsiz halini  görmüyor diye sevindim.
Sağdaki ve alttaki resimleri 2013 Ağustos'unda çekmişim... Açık yeşil yalıda Mortaş'lar oturur, hemen solunda, iki katlı olanda kiracı iki aile otururdu. (Sergide Oktay Rifat'tan alınmış içerikleri görünce biz ayrıldıktan sonra aynı dairede onların da oturduğu aklıma geldi...) Sonra yalı satılmış, arkasından da bir yangın! geçirmiş, nedense. 2013'deki durumu uzun süre harabe halinde duran yalıda bir garip inşaatın başladığını hatta bir de nöbetçi kulübe ile "korunduğunu"! gösteriyor. Şimdi onun önüne bir tahta perde çekili. İçerde ne olup bittiği hiç görülmüyor...
Amcazade Yalısı- 2013



Hiç yazlıkçı olmamıştık çünkü bu güzelim yerin yazında da kışında yaşam "hiç bitmese" türündendi. Kuzguncuk da özgün insan ve yapı dokusunu olabildiğine koruyordu o yıllarda... (60-70'li yıllar)
Solda da hanidir o kılıkta durup duran Amcazade Yalısı... Nedense şimdi daha çok farkedildi öyle olduğu, sosyal ağlarda feryat figan tepki alıyor...

Neyse, bir Sergi insanı nereden alıp nerelere götürüyor... Fakat başta da dediğim gibi ağır basan etki o kadar olumluydu ki, oradan çıkıp, Beyoğlu Belediyesi'nin Tepebaşı'nda açtığı Altın Eller  sergisini görünce "haydi bir bakalım bari" dedik! Bol bol ebru vb görürüz sanıyorduk. Daha ilk bir iki standda gördüklerimizin niteliği ve özgünlüğü şaşırtıcı derecede yüksekti. Gerçekten de Anadolu'nun hemen tüm görülesi el emeği ürünleri oraya kadar gelmişti. Altın Eller'de, Denizli standından -kulplarına bayıldım hem de sadece 5 lira- bir el yapımı makas, Trabzon, Sürmene'li Kanca Bıçakçılık standından da küçük bir sebze bıçağı aldık. Aynı standda Damascus Bıçağı denilen, çeliğin 500 ila 800 kez çekilip tekrar katlanmasıyla yapılmış, boynuz saplı, akıl almaz formlarda, dehşet verici bıçaklar da gördük. Milas'tan gelen el dokumalarında aklım kaldı...




("Kaçırmayın" diyecektim ama bitmiş, aynı yerde 8. Beyoğlu Sahaflar Festivali başlamış, 7 Ekim'e kadar devam edecek... "Sahafını Koru" sloganıyla festivali açan belediye başkanı, "siftah" olsun diye Atatürk'ün "NUTUK"u almış. Ne ilginç değil mi?)
Ekleme:
Bu resmi bugün FaceBook'daki Kuzguncuk sayfasında gördüm.2010'da çekilmiş. Petek Çırpılı Dalyan paylaşmış ve şöyle demiş:"Kuzguncuk, İstanbul’un Anadolu yakasında, Üsküdar ilçesi sınırları içinde Paşalimanı ile Beylerbeyi arasında Boğaziçi’ne açılan bir vadi içinde, gelişmiş huzurun simgesi bir semttir.. :))"
Bahsettiğim yalı yangınından sonraki durum, çok net gözüküyor, en soldan ikinci boşluk...
Kuzguncuk, 2010