Mayıs 2015'deki bir yazısında Kuzguncuk'ta Bihrat Mavitan'ın atölyesine istenen ölçüsüz kira artışından da sözetmiş:
...Bizim Kuzguncuğumuzdan (Kuzguncuk büyüklüğündeki bütün yerleşmelerden) önce marangozlar gitti. Yasaya göre belli büyüklükteki güçten artığını kullananlar orada kalamazlarmış.
Sonuçta şimdi biz artık en küçük marangozluk işimizi yaptıramıyoruz. Ufacık bir saçak onarımı için, ya da masanın ayağını çaktırabilmek için on-on beş km nasıl gidelim?
Sonuçta şimdi biz artık en küçük marangozluk işimizi yaptıramıyoruz. Ufacık bir saçak onarımı için, ya da masanın ayağını çaktırabilmek için on-on beş km nasıl gidelim?
Kısacası, benzin tutarı artınca taşınım tutarları artıyor. Taşınım tutarları artınca, bakkal-çakkal tutarları artıyor. İşyeri kiraları ödenemeyecek duruma geliyor. Kırk yıllık yerliler, kent çevresine, uzaklara taşınmak zorunda kalıyorlar.
(Tam bunları yazarken, kapı çalındı. Uzun süredir görmediğim bir Kuzguncuklu geldi. “Nerelerdesiniz?” diye sordum. Tam da yazdığım gibi uzaklara gittiğini söyledi, kira nedeniyle…)
Marangozlardan sonra küçük bakkallarımız kapandı birer birer.
Adlarını “market” koyup, çağa ayak uydurmağa çalışanlar gitmeyebiliyorlar şimdilik.
Yalnızca yeme-içme yerleri duruyor, giderek onlara yenileri ekleniyor…
Adlarını “market” koyup, çağa ayak uydurmağa çalışanlar gitmeyebiliyorlar şimdilik.
Yalnızca yeme-içme yerleri duruyor, giderek onlara yenileri ekleniyor…
Sıra Bihrat’ ın işliğine geldi sonunda. Onun işliği için de ödediği kiranın dört katını öneriyorlar bu günlerde. Ne yapabilir Bihrat?
Yıllarca önce Agapi’ ye yalvarmıştım: “Gitme Agapi!” Şimdi, Bihrat’a bir şey diyemiyorum.
Cengiz Bektaş, aynı konuya devam ettiği ikinci yazısında ise şöyle diyor:
...Çok geçmeden Kuzguncuk’ta yaratıcılar kalmayacak…
Bu örnek çoğalırsa, bu böyle giderse, özellikle kültür-sanat açısından Kuzguncuk çöle dönüşecek. Şimdiden İstanbul’un birçok yeri gibi…
Yalnızca yiyip- içenler… Tüketiciler, tüketiciler…
Bu örnek çoğalırsa, bu böyle giderse, özellikle kültür-sanat açısından Kuzguncuk çöle dönüşecek. Şimdiden İstanbul’un birçok yeri gibi…
Yalnızca yiyip- içenler… Tüketiciler, tüketiciler…
Bu örnek size şunu düşündürdü mü biliyorum: Bütün Türkiye tüketiciye dönüşmüyor mu?
Başkalarının ürettiklerine bağımlı kalmıyor muyuz?
Başkalarının ürettiklerine bağımlı kalmıyor muyuz?
Kuzguncuk, eski Rumeli Fırını |
Kuzguncuk, Abidin Mortaş Yalısı, yangından sonra "onarılıyor"... |
Kuzguncuk, eski Nur Sineması |
Tam da bu yazıların yazıldığı ilk bahar günlerinin birinde biz de Mehmet ile Kuzguncuk'a gitmiş ve gördüklerimize şaşırıp kalmıştık! Her sokakta, her köşede, her kesimden, her biçimde giyinip kuşanmış çiftler ve düğün fotoğrafçıları, adeta köşe kapmaca oynuyor! Kuzguncuk, bir fotoğraf-film seti ve bol "kafe", bol yeme-içme yerinden ibaret gibi görünüyordu...
"Eski Kuzguncuklu" zaten -Cengiz Bektaş'ın Kuzguncuk'a taşındığı yıllardan başlayarak- hızla kaybolmakta, yerini "yeni Kuzguncuklu"lara bırakmaktaydı. Şimdi onlar da yok gibiydi.
Bu yazıları okuduktan sonra şaşırmaya da hiç gerek kalmıyor işte...