100 Yıllık Kartpostallar Sergisi | Vesmolla! - Radyo,Sinema,Televizyon ve Fotoğraf
Bu Vesmolla çok güzel bir yayın!
Kişisel blog: 2002'den bu yana kültürel koruma, Internet hukuku ve "hayata" dair saptamalar, paylaşımlar...
20 Ara 2012
8 Ara 2012
DOCUMENTARIST AÇILIŞINDA... / DURING THE OPENING CEREMONY of DOCUMENTARIST...
7 Aralık 2012 akşamı, İstanbul'daki İsveç Başkonsolosluğu, "DOCUMENTARIST" 2012 "Hangi İnsan Hakları?" belgesel festivalinin Açılış Gecesi'nden...
İsveç Başkonsolosu Torkel Stiernlöf, "Hoşgeldiniz" diyerek Festivali açıyor... |
-Aynanın içinden- Konuklar... |
Konsolosluktaki güzel avizelerden biri... |
6 Ara 2012
Bülent Hocamın 10. Yılı...
Bu yıl O gideli 10 yıl oldu. 28 Kasım 2012'de GSÜ'de onu anma toplantısı yapıldı ve gün boyu "Anayasal Sorunlar" tartışıldı...
Bu toplantının notları genç anayasa hukukçusu Serkan Köybaşı tarafından tutuldu.
Okumak isterseniz lütfen tıklayın...
5 Ara 2012
GÜZEL İŞLERİ GÖRMEK BİLE GÜZEL!
Yapmak, yararlanmak bir tarafa da güzel şeyleri sadece görmek bile güzel...
Akıl, estetik, olumlu duygular, gezegene saygı, bilim, kültür, dürüstlük... Bunların hepsi bir araya gelip ortaya bir ürün çıkarıyor, siz de ona bakıp hayata biraz daha olumlu bakabiliyorsunuz...
Bu yüzden elimde bitirilmesi gereken bir çalışma olduğu halde, demin Phadion'dan gelen bir e.bültenden takılıp peşine düştüğüm bir kent tarımı projesi hakkında şuraya not düşmeden geçemedim:
Kent Tarımı ve Müzik, Parizyen Mimari Eliyle Birleştirildiğinde...
Akıl, estetik, olumlu duygular, gezegene saygı, bilim, kültür, dürüstlük... Bunların hepsi bir araya gelip ortaya bir ürün çıkarıyor, siz de ona bakıp hayata biraz daha olumlu bakabiliyorsunuz...
Bu yüzden elimde bitirilmesi gereken bir çalışma olduğu halde, demin Phadion'dan gelen bir e.bültenden takılıp peşine düştüğüm bir kent tarımı projesi hakkında şuraya not düşmeden geçemedim:
Kent Tarımı ve Müzik, Parizyen Mimari Eliyle Birleştirildiğinde...
Etiketler:
kent tarımı,
Pembe Domates Ağı,
Phadion,
SOA,
Tansuğ
2 Kas 2012
Akıllılar kuşku içinde, aptallar emin olursa | Metin Münir | Milliyet.com.tr
Akıllılar kuşku içinde, aptallar emin olursa | Metin Münir | Milliyet.com.tr
...Cornell Üniversitesi’nde çalışan Justin Kruger ve David Dunning, bulgularını 1999’da açıkladı. Ama kifayetsiz muhterislerin avantajları onlardan çok önceden fark edilmişti.
Charles Darwin, 1871’de, “Cehaletin insanın kendine olan güvene yaptığı katkı, çoğu zaman, bilginin yaptığı katkından büyüktür,” diye yazdı.
İngiliz matematikçi ve feylesof Bertrand Russel ise 1930’da yazdığı Aptallığın Zaferi adlı denemesinde “Sorunun temel nedeni, modern dünyada, akıllılar hep kuşu içinde iken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır,” tespitinde bulundu.
“Gerçek tevazu yeteneklerinin farkında olmamak değil bu yetenekleri doğru biçimde ölçmektir.”
Rahmetli İsmet İnönü’nün namuslular ve namussuzlar için söyledikleri değiştirilip şöyle de denebilir:
“Bir memlekette akıl ve bilgi erbabı, akılsızlar ve bilgisizler kadar cesur olmadıkça, o memleket için kurtuluş yoktur.”
...Cornell Üniversitesi’nde çalışan Justin Kruger ve David Dunning, bulgularını 1999’da açıkladı. Ama kifayetsiz muhterislerin avantajları onlardan çok önceden fark edilmişti.
Charles Darwin, 1871’de, “Cehaletin insanın kendine olan güvene yaptığı katkı, çoğu zaman, bilginin yaptığı katkından büyüktür,” diye yazdı.
İngiliz matematikçi ve feylesof Bertrand Russel ise 1930’da yazdığı Aptallığın Zaferi adlı denemesinde “Sorunun temel nedeni, modern dünyada, akıllılar hep kuşu içinde iken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır,” tespitinde bulundu.
“Gerçek tevazu yeteneklerinin farkında olmamak değil bu yetenekleri doğru biçimde ölçmektir.”
Rahmetli İsmet İnönü’nün namuslular ve namussuzlar için söyledikleri değiştirilip şöyle de denebilir:
“Bir memlekette akıl ve bilgi erbabı, akılsızlar ve bilgisizler kadar cesur olmadıkça, o memleket için kurtuluş yoktur.”
5 Eki 2012
"DEFENDING BIG DATA" / KİŞİSEL VERİLERİ KORUMA
Kişisel alanın giderek yokolduğu, insanların birer "şeffaf veri nesnesi" haline geldiği günümüzde asıl sorunlardan biri de saklı tutamadığımız kişisel bilgilerin kimler tarafından nasıl kullanıldığı elbette. Bir "Big Data"dır gidiyor. Kimilerinin "veri bombardımanı", kimilerinin de "en önemli sermaye", kimi devletlerin de dünyanın asayişini kontrol altında tutmak için "elzem malzeme" olarak gördüğü, akla zarar hacimde bir o kadar da ucuza depolanabilen, viral yolla kümüle olan, çok çeşitli ve doğruluğu belirsiz sayısal veri yığını... Son zamanlarda bunun korunması ve nasıl kullanılabileceği konusu gene öne çıktı. Asil ya da menfur amaçlarla kullanıldığı çok iyi bilindiği için olsa gerek...
Ama pragmatik Amerikan iş dünyası bu konuya hayli kaygısız yaklaşıyor. "Bizim profilimizin çıkarılmasına engel olacak hiçbir yasal düzenleme yok ki zaten" diyen Charles Duhigg gibi tıpkı. Aslında bir New York Times muhabiri olan Duhigg, "The Power of Habit" ("Alışkanlığın Gücü") başlıklı kitabında alışkanlıklarımızı nasıl değiştirebileceğimizin ipuçlarını verirken bu gibi insan davranışlarının iş dünyası için nasıl önemli veriler oluşturduğuna da dikkat çekiyor.
Bu kitabından bir uyarlama biçiminde gene NYT'da yazdığı "How Companies Learn Your Secrets" ("Şirketler sizin sırlanızı nasıl öğrenir?") başlıklı makalesinde ise değişen alışveriş alışkanlıklarıyla ne gibi kişisel bilgilerin "açık edilebileceğini" ve bunların ticaret/iş dünyası tarafından nasıl öğrenilip kullanılacağına, satışları nasıl artırabileceğine dair "başarı öyküleri" anlatıyor. (*)
"Law Technology News" dergisinin Ekim 2012 dijital versiyonunda ise bu konu (Defending Big Data) ve Duhigg'in kitabı "Ayın Konusu" olarak ele alınmış... (Sonuncuyu görmek için bu yayına çevrimiçi abone olunması gerekiyor!)
-Bugün Açık Radyo'daki "Bilgi Çağının Hukuku" programında, yılların bilgi teknolojileri uzmanı Sinan Oymacı konuğum olacak. Onunla yeni projesi "Kurumsal İçerik Yönetimi" hakkında konuşacağız. Şirketlerin kendi bilgilerine doğru dürüst sahip çıkması ve onları iyi değerlendirmesi ve bu konunun hukuki boyutları hakkında kısacası. Bu sabah erkenden bu program için konu başlıkları hazırlarken rastladığım yukarıdaki içerik ile uzunca süre uğraşınca buraya da bir özet düşmeden geçemedim! "Big Data" konusuna gene devam edeceğim...-
(*) Şu video da bu konuyu hap haline getirmiş: How Companies Learn Your Secrets?
Ama pragmatik Amerikan iş dünyası bu konuya hayli kaygısız yaklaşıyor. "Bizim profilimizin çıkarılmasına engel olacak hiçbir yasal düzenleme yok ki zaten" diyen Charles Duhigg gibi tıpkı. Aslında bir New York Times muhabiri olan Duhigg, "The Power of Habit" ("Alışkanlığın Gücü") başlıklı kitabında alışkanlıklarımızı nasıl değiştirebileceğimizin ipuçlarını verirken bu gibi insan davranışlarının iş dünyası için nasıl önemli veriler oluşturduğuna da dikkat çekiyor.
Bu kitabından bir uyarlama biçiminde gene NYT'da yazdığı "How Companies Learn Your Secrets" ("Şirketler sizin sırlanızı nasıl öğrenir?") başlıklı makalesinde ise değişen alışveriş alışkanlıklarıyla ne gibi kişisel bilgilerin "açık edilebileceğini" ve bunların ticaret/iş dünyası tarafından nasıl öğrenilip kullanılacağına, satışları nasıl artırabileceğine dair "başarı öyküleri" anlatıyor. (*)
"Law Technology News" dergisinin Ekim 2012 dijital versiyonunda ise bu konu (Defending Big Data) ve Duhigg'in kitabı "Ayın Konusu" olarak ele alınmış... (Sonuncuyu görmek için bu yayına çevrimiçi abone olunması gerekiyor!)
-Bugün Açık Radyo'daki "Bilgi Çağının Hukuku" programında, yılların bilgi teknolojileri uzmanı Sinan Oymacı konuğum olacak. Onunla yeni projesi "Kurumsal İçerik Yönetimi" hakkında konuşacağız. Şirketlerin kendi bilgilerine doğru dürüst sahip çıkması ve onları iyi değerlendirmesi ve bu konunun hukuki boyutları hakkında kısacası. Bu sabah erkenden bu program için konu başlıkları hazırlarken rastladığım yukarıdaki içerik ile uzunca süre uğraşınca buraya da bir özet düşmeden geçemedim! "Big Data" konusuna gene devam edeceğim...-
(*) Şu video da bu konuyu hap haline getirmiş: How Companies Learn Your Secrets?
30 Ağu 2012
DEĞERLİ BİR DOSTU KAYBETMEK...
Yurtsan Atakan...
O kadar üzgünüm ki...
Şu anda yalnızca şu bağlantıyı buraya koyabileceğim:
http://bilgicagininhukuku.blogspot.com/2012/08/yurtsan-atakanin-ardindan-sesler-ve.html
O kadar üzgünüm ki...
Şu anda yalnızca şu bağlantıyı buraya koyabileceğim:
http://bilgicagininhukuku.blogspot.com/2012/08/yurtsan-atakanin-ardindan-sesler-ve.html
19 Ağu 2012
"PATLICAN"A DEVAM!
Aşağıdaki yazıda patlıcandan yola çıkıp nerelere gitmişim...
Hazır patlıcan demişken elime geçen başka bir patlıcan yazısını buraya koymak istedim... Bunun "Domates" ile ilgili bölümü, Evde Pembe Domates blogumuzda!
Kayınvalideye armağan edileceği için önceden elden geçirilen bir Refik Halid Karay kitabından!
Refik Halid Karay'ın bu yazısından ve genel olarak "lezzet"e yaklaşımından sözeden Ahmet Örs'ün şu lezzetli yazısına da buradan bağlantı vermeden geçilmez elbette!
Hazır patlıcan demişken elime geçen başka bir patlıcan yazısını buraya koymak istedim... Bunun "Domates" ile ilgili bölümü, Evde Pembe Domates blogumuzda!
Kayınvalideye armağan edileceği için önceden elden geçirilen bir Refik Halid Karay kitabından!
Refik Halid Karay'ın bu yazısından ve genel olarak "lezzet"e yaklaşımından sözeden Ahmet Örs'ün şu lezzetli yazısına da buradan bağlantı vermeden geçilmez elbette!
Etiketler:
Ahmet Örs,
erkek patlıcan,
Pembe Domates Ağı,
Refik Halid Karay,
Tansuğ,
yaz sebzeleri
4 Ağu 2012
PATLICANIN ERKEĞİNDEN, TABAĞIMIZDAKİ HAYVANATA...
Bu Cumartesi sabahı rastladığım bir yemek sitesinde patlıcanın da dişisi ve erkeği olduğunu, erkek patlıcanın daha az çekirdekli olduğuna dikkat çekildiğini görünce şaşırıp kaldım...
Her türlü ayrımcılığa karşıyız ya -değil miyiz yoksa? Biraz kanıma dokundu doğrusu.
Sen kalk, masum sebzelerde de cinsiyet ayrımcılığı yap...
Haydi kalkan balığında buna hep dikkat edilmesine alışkınız diyelim. Zaten eski bolluğu da olmadığı için sorun değil.
Ama alt tarafı patlıcan yahu... Çekirdeksizini alacağız diye bu saatten sonra patlıcanların dibine mi bakılacak şimdi?
Zaten sıra tüketime geldiğinde cinsiyet ayrımcılığı bir tarafa, ne doğaseverlik, ne hayvan dostluğu akla geliyor. Balıkların boyunu ölçüp duruyoruz ama onun da dibine indiğimizde daha lezzetlisini yiyebilmek için yetişkin hale gelmeleri ve nesillerini sürdürmelerine izin vermemiz gerçeği yatmıyor mu? Yatıyor...
Jonathan Safran Foer, -okuyabilecek miyim, henüz karar veremedim çünkü hele denizden çıkanlarından hiç vazgeçemeyebilirim- "Hayvan Yemek" kitabında işte bunları birer birer yüzümüze vuruyormuş...
"Neden kuzu eti yiyoruz da köpek eti yemiyoruz?
Köpeklerini seven Fransızlar, bazen atlarını yer.
Atlarını seven İspanyollar, bazen ineklerini yer.
İneklerini seven Hintliler, bazen köpeklerini yer.
Peki ya siz, hangi hayvanları seviyor, hangilerini yiyorsunuz?"
diyormuş Foer.
Yemek kültürü araştırmacısı, akademisyen, gezgin, yazar, radyocu, ürettiği herşey çok lezzetli arkadaşım Güzin Yalın da Açık Radyo'da yıllardır (her Cuma 14.00-14.30) büyük zevkle dinlenen "Mutfaktan, Tabaktan, Sokaktan" başlıklı sözel/müzikal programında dün tam bu konuya parmak basıyordu. (Yalın'ın kendi kurduğu "Ruhun Gıdası Kitaplar"ın yayınları arasında aynı başlıkla bir kitabı da var!)
"-Çekirge, böcek yiyenlere 'ııığğh' diyoruz ama biz de sakatat yiyoruz" diyerek son çıktığı Afrika gezisinden yemek örnekleri veren Yalın, bu programının kayıtlarını galiba "podcast" yapmıyor. Şimdi onu merak edenler olursa bari Cazkolik'te gezi yazıları, fotoğraflarıyla caz seçkilerini birleştirdiği "Mutfaktan ve Hayattan Caz Masalları" sayfasının adresini vereyim ve kaçayım! http://www.cazkolik.com/GuzinYalin
Mesele hangi hayvanı ne kıvamda yemek ya da yememek meselesi değil elbette...
Belki dişi patlıcanı da hiç yerinden kopartmamak mı?
Peki ya acaba bizim pembe domateslerin bu bağlamda durumu nedir?
Bilemiyorum...
Neyse işte, bu da böyle bir Cumartesi sabahı izi olsun...
Dibinde içeri doğru bir boşluk olanı erkek, olmayanı dişi! Kaynak: LearnHowtoCook.com Pek güzel bir site!... |
Her türlü ayrımcılığa karşıyız ya -değil miyiz yoksa? Biraz kanıma dokundu doğrusu.
Sen kalk, masum sebzelerde de cinsiyet ayrımcılığı yap...
Haydi kalkan balığında buna hep dikkat edilmesine alışkınız diyelim. Zaten eski bolluğu da olmadığı için sorun değil.
Ama alt tarafı patlıcan yahu... Çekirdeksizini alacağız diye bu saatten sonra patlıcanların dibine mi bakılacak şimdi?
Zaten sıra tüketime geldiğinde cinsiyet ayrımcılığı bir tarafa, ne doğaseverlik, ne hayvan dostluğu akla geliyor. Balıkların boyunu ölçüp duruyoruz ama onun da dibine indiğimizde daha lezzetlisini yiyebilmek için yetişkin hale gelmeleri ve nesillerini sürdürmelerine izin vermemiz gerçeği yatmıyor mu? Yatıyor...
Jonathan Safran Foer, -okuyabilecek miyim, henüz karar veremedim çünkü hele denizden çıkanlarından hiç vazgeçemeyebilirim- "Hayvan Yemek" kitabında işte bunları birer birer yüzümüze vuruyormuş...
"Neden kuzu eti yiyoruz da köpek eti yemiyoruz?
Köpeklerini seven Fransızlar, bazen atlarını yer.
Atlarını seven İspanyollar, bazen ineklerini yer.
İneklerini seven Hintliler, bazen köpeklerini yer.
Peki ya siz, hangi hayvanları seviyor, hangilerini yiyorsunuz?"
diyormuş Foer.
Yemek kültürü araştırmacısı, akademisyen, gezgin, yazar, radyocu, ürettiği herşey çok lezzetli arkadaşım Güzin Yalın da Açık Radyo'da yıllardır (her Cuma 14.00-14.30) büyük zevkle dinlenen "Mutfaktan, Tabaktan, Sokaktan" başlıklı sözel/müzikal programında dün tam bu konuya parmak basıyordu. (Yalın'ın kendi kurduğu "Ruhun Gıdası Kitaplar"ın yayınları arasında aynı başlıkla bir kitabı da var!)
"-Çekirge, böcek yiyenlere 'ııığğh' diyoruz ama biz de sakatat yiyoruz" diyerek son çıktığı Afrika gezisinden yemek örnekleri veren Yalın, bu programının kayıtlarını galiba "podcast" yapmıyor. Şimdi onu merak edenler olursa bari Cazkolik'te gezi yazıları, fotoğraflarıyla caz seçkilerini birleştirdiği "Mutfaktan ve Hayattan Caz Masalları" sayfasının adresini vereyim ve kaçayım! http://www.cazkolik.com/GuzinYalin
Mesele hangi hayvanı ne kıvamda yemek ya da yememek meselesi değil elbette...
Belki dişi patlıcanı da hiç yerinden kopartmamak mı?
Peki ya acaba bizim pembe domateslerin bu bağlamda durumu nedir?
Bilemiyorum...
Neyse işte, bu da böyle bir Cumartesi sabahı izi olsun...
26 Tem 2012
24 Tem 2012
"KIRMIZI TABAN BENİM İMZAMDIR" DAVASI!
Louboutin... |
O da epeydir onlar aleyhine davalar açıp, "tabandaki kırmızı renk benimdir, o benim imzamdır" der durur kısaca...
İşte onlardan birini daha, Fransa'da Yo Yo tipini taklit ettiği gerekçesi ile Zara aleyhine açtığı bir davayı kaybetti. Üstüne üstlük Zara'ya 3.600 dolar mahkeme masrafı da ödeyecek...
YSL |
Küçükken benim gibi "bir büyüsem de hep topuklu pabuç giysem" diyen sonra da rahatlıktan bir türlü vazgeçemeyenler aklıma geldi şimdi... Seyretmesi daha güzel!
Bu arada İngiltere'de kadınlar kırmızı boya ile kendi Loubotin'lerini kendileri yapmaya başlamışlar!
- Kararın devamı şu kaynakta: Venable / Lexology
- France
- July 16 2012
Author page »Author page »
In May, high-end French footwear designer Christian Louboutin suffered yet another loss in its ongoing legal battle over its iconic red-soled shoes. On May 30, 2012, the Cour de Cassation—the highest French court of appeals—determined there was no risk of consumer confusion between a red peep-toe platform heel with red soles sold by Spanish fashion retailer Zara and Louboutin’s own “Yo Yo” design, a nude peep-toe platform heel with his signature red soles. In denying Louboutin’s claims, the court found Louboutin’s French trademark specifications (the description of the mark) to be too vague, noting the absence of a specific Pantone color reference in the trademark. Further, in ruling against Louboutin, the court ordered him to pay approximately $3,600 in litigation costs to Zara France, pursuant to Article 700 of the Noveaue Code de Procedure Civile....
Etiketler:
el yapımı ayakkabı,
fikri mülkiyet hakları,
kırmızı taban,
Louboutin,
Tansuğ,
tasarım,
Zara
21 Tem 2012
17 Tem 2012
İLHAN MİMAROĞLU'NU YİTİRDİK...
"One thing I learned at Law School was that I would obey only laws I could have made myself.
This applies to my music, too."
"Hukuk Fakültesi'nde öğrendiğim tek şey, yalnızca kendim için yaptığım kanunlara itaat edebileceğim idi. Bu, müziğim için de geçerlidir."
İlhan Mimaroğlu
Kaynak: Light Millennium.org
Kimdi, neden önemliydi? WebdeKulturSanat'a koydum onları da.
Bizim için onun hayat arkadaşı Güngör Mimaroğlu da çok önemli. Mehmet'in yeni dünyada yapmak istediği ek eğitim için yaptığı yardımlar unutulamaz. Acını içten paylaşıyoruz Güngör Abla...
This applies to my music, too.
Kimdi, neden önemliydi? WebdeKulturSanat'a koydum onları da.
Bizim için onun hayat arkadaşı Güngör Mimaroğlu da çok önemli. Mehmet'in yeni dünyada yapmak istediği ek eğitim için yaptığı yardımlar unutulamaz. Acını içten paylaşıyoruz Güngör Abla...
19 Haz 2012
AÇIK RADYO'DA SEVDİĞİM BİR PROGRAM: "KOKU" ile ilintili olarak...
Atölye "Kokucuk"
Söyleşi - CazKolik
Program FB sayfası- Koku
Vedat Ozan diğer sayfalar: (Fotoğraf) Tenezzül - PAtPatPat - Paris Burada Helen Nerede?
iTunes / Podcast'te Açık Radyo'daki "Koku"lar
Söyleşi - CazKolik
Program FB sayfası- Koku
Vedat Ozan diğer sayfalar: (Fotoğraf) Tenezzül - PAtPatPat - Paris Burada Helen Nerede?
iTunes / Podcast'te Açık Radyo'daki "Koku"lar
Etiketler:
Açık Radyo,
Ahmet Erözenci,
Fotoğraf,
Koku,
koku atelyesi,
Radyo Cazkolik,
Tansuğ,
Vedat Ozan
12 Haz 2012
4 Haz 2012
DOCUMENTARIST SAYESİNDE...
Bugün Mehmet ile DOCUMENTARIST 2012 sayesinde Beyoğlu'nda hiç farketmediğimiz bir yer keşfettik: "Aynalı Geçit"in üst katı!
Festival programında "Aynalı Geçit Etkinlik Mekanı" olarak belirtilen yeri (onların etkinlik haritasında "Akbank Sanat'dan sonra sağdaki ilk sokak içi") önce saf saf aradık. Sonra bizim kırk yıllık "Aynalı Pasaj" ile aynı yer olabileceğini düşünüp oraya yöneldik. Gerçekten de pasaj girişinde erikli posteri gördük ve "Geçit" ile "Pasaj" arasındaki ilişkiyi farkedemediğimiz için kendimize çok güldük. İyi de film nerede gösterilecekti? Meğerse pasajın üst katında harika bir sinema salonu ve çok düzgün bir de "kafe" varmış! Üstüne üstlük burası 2009 yılından beri bir sürü önemli etkinliğe ev sahipliği yapmış da biz uyuyormuşuz! Kendimizi çok ayıpladık...
Oraya çıkınca da turistler gibi resim çekme ihtiyacı doğdu tabii... Buna da güldük!
Birer çay, sonra muhteşem iki belgesel... Ama girip çıkarken o "üst kata" hemen altındaki Çiçek Pasajı'ndan buram buram yükselen kokular, oradan çıkar çıkmaz kapağı kokuların kaynağına atmak için yeterliydi...
Bugün Çiçek Pasajı hiç olmadığı kadar cıvıl cıvıl, hiç olmadığı kadar neşeli bir o kadar da gürültülü idi. Önce "Aaa burayı turistler basmış" dedik. Sonra bir de baktık ki onlar turist murist değil, halis muhlis "Mekteb-i Sultani" taifesi imiş. Galatasaray Lisesi'nin bugünkü "Pilav"ından çıktıktan sonra geleneği bozmayıp, oraya koşanlar! Bize yakın bir grup 139 uncu, az ötedekiler ise 133 üncü dönemdendi. (Orada olmayan 127'li kızımızla aralarındaki yaş farkını filan hesapladık.) Arada da her yaştan, her dönemden ağabey ve ablalar...Solumuzdaki masada bir grup sinema oyuncusu ile GS'lı Candan Erçetin'i farkettik neden sonra. Bileğine sarı-kırmızı fay kurdeleler takmış bir kadın onların resmini çekti. Zaten "turistler" de herkesin ve bu arada onların resmini çekip duruyordu. Ama sarı-kırmızı kurdeleli kadın resim çekmeden önce doğru mesafe ve doğru ayar için o kadar uzun süre uğraştı ki sonunda bu Candan Erçetin'in dikkatini çekti ve Erçetin resminin çekilmek istenmesine olumsuz tepki gösterdi. Niyeyse? Önce yanındakilerin arkasına saklandı, o sırada diğerleri kadına "çekme, çekme" filan dediler, ama resim çekildi gene de.
Biz de bir saat önce izlediğimiz "Privé"nin de etkisiyle bu tepkinin haklılığını tartışıverdik. Bence Candan Hanım haksızdı. Bütün ülkelerde yerleşik hukuklar "kamuya malolmuş" insanların, genel geçer literatürde de "celebrity"lerin kişisel alanlarının sınırları birazcık "dar" olduğunu söyler! Zaten oturduğu masa da yol üstü (kamuya açık) idi.
Neyse... Galatasaraylılar çoştukça coştu. Grup t-shirtleri giyilmişti zaten, grup resimleri çekildi. Şarkılar söylendi. Biralar rakılar içildi. Sonra da kibarca yokoldular...
Gene Documentarist sayesinde Akbank Sanat'ın 4. katındaki "kafe"yi de -ki bugüne kadar fark etmemiştik- bugün keşfedip mutlu olduk. Oradan Taksim'e farklı bakışlar attık...
Dönüş yolunda Documentarist'in Taksim Gezi'deki halka açık etkinliği için hazırlanan perde, önünde çimenlere yayılmış belgesel-severler, onları seyreden diğerleri ve bunların ne olup ne olmadığına pek de aldırmayan "öteki"leri de biz çektik!
İstanbul, hala ne güzelsin. Bütün güzel büyük şehirler gibi insana sürprizler yapıp duruyorsun. Seni kendi bildikleri gibi değiştirmek isteyenlerden korunman için ne yapılsa az...
Meraklı ziyaretçiye not:
a) "Documentarist 2012" hakkında izlenimler Web'de Kültür Sanat'ta.
b) Akbank Sanat'taki sergiler hakkındakiler de şurada!
Festival programında "Aynalı Geçit Etkinlik Mekanı" olarak belirtilen yeri (onların etkinlik haritasında "Akbank Sanat'dan sonra sağdaki ilk sokak içi") önce saf saf aradık. Sonra bizim kırk yıllık "Aynalı Pasaj" ile aynı yer olabileceğini düşünüp oraya yöneldik. Gerçekten de pasaj girişinde erikli posteri gördük ve "Geçit" ile "Pasaj" arasındaki ilişkiyi farkedemediğimiz için kendimize çok güldük. İyi de film nerede gösterilecekti? Meğerse pasajın üst katında harika bir sinema salonu ve çok düzgün bir de "kafe" varmış! Üstüne üstlük burası 2009 yılından beri bir sürü önemli etkinliğe ev sahipliği yapmış da biz uyuyormuşuz! Kendimizi çok ayıpladık...
Oraya çıkınca da turistler gibi resim çekme ihtiyacı doğdu tabii... Buna da güldük!
Birer çay, sonra muhteşem iki belgesel... Ama girip çıkarken o "üst kata" hemen altındaki Çiçek Pasajı'ndan buram buram yükselen kokular, oradan çıkar çıkmaz kapağı kokuların kaynağına atmak için yeterliydi...
Bugün Çiçek Pasajı hiç olmadığı kadar cıvıl cıvıl, hiç olmadığı kadar neşeli bir o kadar da gürültülü idi. Önce "Aaa burayı turistler basmış" dedik. Sonra bir de baktık ki onlar turist murist değil, halis muhlis "Mekteb-i Sultani" taifesi imiş. Galatasaray Lisesi'nin bugünkü "Pilav"ından çıktıktan sonra geleneği bozmayıp, oraya koşanlar! Bize yakın bir grup 139 uncu, az ötedekiler ise 133 üncü dönemdendi. (Orada olmayan 127'li kızımızla aralarındaki yaş farkını filan hesapladık.) Arada da her yaştan, her dönemden ağabey ve ablalar...Solumuzdaki masada bir grup sinema oyuncusu ile GS'lı Candan Erçetin'i farkettik neden sonra. Bileğine sarı-kırmızı fay kurdeleler takmış bir kadın onların resmini çekti. Zaten "turistler" de herkesin ve bu arada onların resmini çekip duruyordu. Ama sarı-kırmızı kurdeleli kadın resim çekmeden önce doğru mesafe ve doğru ayar için o kadar uzun süre uğraştı ki sonunda bu Candan Erçetin'in dikkatini çekti ve Erçetin resminin çekilmek istenmesine olumsuz tepki gösterdi. Niyeyse? Önce yanındakilerin arkasına saklandı, o sırada diğerleri kadına "çekme, çekme" filan dediler, ama resim çekildi gene de.
Sol alt köşede tanıdık bir şahsiyet! |
Biz de bir saat önce izlediğimiz "Privé"nin de etkisiyle bu tepkinin haklılığını tartışıverdik. Bence Candan Hanım haksızdı. Bütün ülkelerde yerleşik hukuklar "kamuya malolmuş" insanların, genel geçer literatürde de "celebrity"lerin kişisel alanlarının sınırları birazcık "dar" olduğunu söyler! Zaten oturduğu masa da yol üstü (kamuya açık) idi.
Neyse... Galatasaraylılar çoştukça coştu. Grup t-shirtleri giyilmişti zaten, grup resimleri çekildi. Şarkılar söylendi. Biralar rakılar içildi. Sonra da kibarca yokoldular...
Gene Documentarist sayesinde Akbank Sanat'ın 4. katındaki "kafe"yi de -ki bugüne kadar fark etmemiştik- bugün keşfedip mutlu olduk. Oradan Taksim'e farklı bakışlar attık...
Dönüş yolunda Documentarist'in Taksim Gezi'deki halka açık etkinliği için hazırlanan perde, önünde çimenlere yayılmış belgesel-severler, onları seyreden diğerleri ve bunların ne olup ne olmadığına pek de aldırmayan "öteki"leri de biz çektik!
İstanbul, hala ne güzelsin. Bütün güzel büyük şehirler gibi insana sürprizler yapıp duruyorsun. Seni kendi bildikleri gibi değiştirmek isteyenlerden korunman için ne yapılsa az...
Meraklı ziyaretçiye not:
a) "Documentarist 2012" hakkında izlenimler Web'de Kültür Sanat'ta.
b) Akbank Sanat'taki sergiler hakkındakiler de şurada!
Etiketler:
Aynalı Geçit,
Belgesel,
Beyoğlu,
Bilişim Hukuku,
Çiçek Pasajı,
Documentarist 2012,
Galatasaray Lisesi,
Mahremiyet,
Mehmet Ata Tansuğ,
Mekteb-i Sultani,
Taksim,
Taksim Gezi Parkı,
Tansuğ
29 May 2012
İLKAY BALİÇ'İN BLOGU: "kurtuluş'tan doğru"
"kurtuluş'tan doğru"
İlkay Baliç Kimdir? Yanıtı burada.
Benim çok sevdiğim bir genç arkadaşımdır ayrıca...
İlkay Baliç Kimdir? Yanıtı burada.
Benim çok sevdiğim bir genç arkadaşımdır ayrıca...
28 May 2012
“KENTSEL DÖNÜŞÜM”ÜN İSTANBUL TURİZMİNE İZDÜŞÜMÜ…
Mehmet Ata Tansuğ yazmış:
“KENTSEL DÖNÜŞÜM”ÜN İSTANBUL TURİZMİNE İZDÜŞÜMÜ…
“KENTSEL DÖNÜŞÜM”ÜN İSTANBUL TURİZMİNE İZDÜŞÜMÜ…
21 May 2012
"HEPİMİZ TAN'IZ"!
Bu akşam Tan Oral'ın 75. yaşgünü sürpriz bir parti ile yakın dostları tarafından, Giritli İstanbul bahçesinde kutlandı... Piyale Madra'dan gelen öneri üzerine Tan Oral'ın kendi çizimi bir Tan portresinden çoğaltılan maskeler hazırlandı, gelenlere dağıtıldı... Saat tam 18.00'de herkesin orada olması için önceden haberleşilmiş idi. Saat 18.00'de hemen herkes oradaydı. Bülent Erkmen, Kamil Masaracı, Ersen Gürsel, Yurdaer Altıntaş, Bilge Demirkazan, Rona Aybay, Safiye ve Yücel Yaman, doktoru Oryal Gökdemir, Piyale Madra, İzel Rozental, Nilgün Uysal, Ercan- Şadan Akyol, yeğeni Başak Çizgen, Betül Değirmenci, Berivan Değirmenci... ve diğer dostları...
İZel Rozental ve Piyale Madra |
Piyale, Kamil Masaracı |
Yurdaer Altıntaş ve Bülent Erkmen... |
Çizerler masası |
Maskeleri hazırlayan Yeşim |
19.00'a doğru Tan, eşi Elif Aydoğdu ve Cemal-Meral Erez bahçeye geldiğinde, herkes Tan maskelerini takmış, hazır bekliyordu...
Tan çok mutlu oldu, dostları da öyle... Kutlamanın sonuna doğru pasta yerine üzerinden ışıklar fışkıran Giritli spesiyalitesi; dondurmalı Bodrum lokması paylaşıldı...
Elif de herkese gecenin anısına üzerine Tan'ın kedilerinden birinin işli olduğu keten peçeteler verdi...
Çok Yaşa Tan!
Tan geliyor! |
Yurdaer Altıntaş, Tan, Elif... |
Bülent Erkmen, Cemal ve Meral Erez |
Tan, Yücel Yaman, Ümit Kardaş |
Tan için tek nüsha olarak hazırlanan özel maske |
Tan ve Ersen Gürsel |
Safiye Yaman ve Mehmet Ata Tansuğ |
Yücel Yaman, Ümit Kardaş |
Mehmet Ata Tansuğ, Ersen Gürsel, Avniye Tansuğ, Yücel Yaman |
Mehmet Ata Tansuğ, Ersen Gürsel |
"Pasta" geliyor, maskeler tekrar takılıyor! |
Bilge Demirkazan |
Piyoş! |
Elif Aydoğdu, Ercan Akyol, Tan Oral |
Tan ve Yasemin... |
Elif Aydoğdu Oral, Tan Oral |
Başak Çizgen'in tatlı kızı Yasemin, tadıyor... |
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)